“Pandemi maratonu devam ediyor. Koşmaya devam!”

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur’un gündeminde ortaya çıkan enfeksiyon hastalıkları, geleceğin pandemilerini tetikleyebilecek virüsler, Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamaları ve sağlık alanında yapılan yeni çalışmalar vardı.

Coronavirüs
Selim Badur'la Korona Günleri: 19 Eylül 2022
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 19 Eylül 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur.

Selim Badur: Günaydın. Korona Günleri’nde bugün, birtakım başka enfeksiyon hastalıklarını konuşacağız. Bu bilgileri Dünya Sağlık Örgütü’nün çeşitli raporlarından aktarıyorum. Maymun çiçeği virüsü enfeksiyonlarının sayısı 16 Eylül itibariyle 61.282 oldu. Bu enfeksiyon hastalığına karşı klasik çiçek aşısı uygulanıyor. Aşı yapılan merkezlerin sayıları artırılıyor. Bu aşının bu hastalığa bir etkisi olmadığına dair bir yayın çıktı garip bir şekilde.

Özdeş Özbay: İşe yaramıyor anlamında mı?

S.B: Evet. “Bu aşının bu hastalıkla alakası yok. Neden yapıyorsunuz?” diyen bir görüş ortaya atıldı. Bu konuyu biraz daha irdeledikten sonra dinleyicilerimizle paylaşacağım. Listede bütün ülkelerin dökümü de var. Türkiye'den bir olgu olduğu söyleniyordu ama Sağlık Bakanlığı 11 vaka açıkladı. Öyleyse listeye neden bir olarak giriyor?

Başka bir takım enfeksiyon hastalıkları ortaya çıkmaya başladı. Çeşitli sorunlar var. Bu sorunların çıktığı ülkelerin hemen hemen tamamı gelişmekte olan ülkeler. Bazı hastalıklar eski ama hortlayan hastalıklar. Örneğin Moğolistan'da 11 şüpheli olgu bildirildi. Bubonik veya Türkçe deyimiyle hıyarcık vebası, lenf bezlerinin şişmesiyle ortaya çıkan ve kemiricilerin ısırması, pire aracılığıyla geçen bir hastalık. Yersinia pestis bakterisinin sebep olduğu bir veba enfeksiyonu. Bu vebayı unutmuştuk biz. Olmaması gerektiğini düşünüyorduk. Moğolistan'dan küçük bir odak saptandı. Brezilya'da acil kliniklerine yüksek ateşle başvuran hastaların yüzde 3,5’inde riketsiya dediğimiz bir bakteri saptandı. Hastaneye başvurularda sık görülen bir etken değildi. 

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde 60 kadar menenjit olgusu çıktı. Geçtiğimiz yıl menenjitten 205 kişi ölmüştü. Aynı zamanda ebola vakası bildirildi. Nijerya’da Dang ateşi dediğimiz, Küba'dan gelen bir hastalık var. Vaka sayısı bir, kırk yedi yaşında bir erkek hasta. Aynı zamanda Covid-19 hastası. Yapılan araştırmalar bu hastalığın kanamalı bir ateşli hastalık olduğunu gösterdi. Hindistan'da ve Gambia'da ilginç, nedeni bilinmeyen birtakım ölümler olmaya başladı. Ateş, terleme ile ortaya çıkıyor. Gambia'da 335 olgu var. 

Böbrekleri tutan enfeksiyon hastalıkları görüldü. Kaynak çok ilginç. Parasetamol içeren ve çocuklarda genellikle ateş düşürmek için kullanılan bir şurup, toz halinde satılıyor. Bir de onun çözündürücüsü var, içine koyup çalkalayıp kullanıma hazırlıyorsunuz. Bu sulandırıcının içinde boya ve tekstil endüstrisinde ve nem tutucu olarak kullanılan glikol bulunmuş. Oldukça toksik bir madde. Bu madde çocukların ateşi düşsün diye verilen parasetamol ilacının içinde veriliyor. Demek ki istenmeden böbrek fonksiyonlarını bozan, böbrek yıkımına kadar giden bir sorun yaratıyormuş. 

Zimbabve'de kızamık salgını var. 698 çocuk yaşamını yitirdi ve 6 bin olgu var. Aşılamada sorun var ve UNICEF aşılamayı düşük tutarsak bu sorunun devam edeceğini söylüyor. Gana ve Mozambik'te aşı suşuyla oluşan çocuk felci olguları bildirildi. Arjantin'de bir parazit hastalığında 10 yeni olgu görüldü. Ve Nijerya'da sarı humma kaynaklı 14 ölüm ayrıca hayvanlardan geçen bir hastalık olan lassa virüs enfeksiyonu görülen 899 olgu var. Her yerde sorunlar var. Şu an küçük çapta ama bunlar her an büyüyebilir. Ummadığınız kadar hızlı yayılabilecek bir takım odaklar var.

 “Dünyadaki sağlık kuruluşlarının yarısında su, sabun ve alkollü dezenfektan ürünlerine erişim yok.”

Ö.M.: Geçecek gibi görünmüyor değil mi? 

S.B.: Artıyor. 23 Ağustos -1 Eylül tarihlerinde İsveç Stockholm'de yapılan Dünya Su Haftası'nda sunulan bir rapor beni çok şaşırttı. Dünyadaki sağlık kuruluşlarının neredeyse yarısında su, sabun ve alkollü dezenfektan ürünlerine erişim yokmuş. 

Ö.Ö.: Hatırlıyorum bu raporu. Kısa da olsa yer verme imkânı bulmuştuk.

Ö.M.: Akıl almaz bir şey bu.

S.B.: Ayrıntılarına bakalım. 3.85 milyar insan bu tip yerlerden sağlık hizmeti alıyor. Suyu, sabunu olmayan sağlık merkezinden hizmet alan, hastalandığı zaman oraya başvuran insanlar var. Bu ürkütücü bir şey.

İnsanların 688 milyonu hiçbir hijyen koşulunun sağlamadığı ortamlarda tedavi görüyormuş. Biz neyi konuşuyoruz? Aşılar gitti, gitmedi. Aşılama az oluyor vs. Ne aşılanması? Suyu, sabunu olmayan yerlerde, sağlığınıza koşmak için başvurduğunuz kurumlardan hastalık kapma ihtimaliniz çok yüksek. 

Ö.M.: Pakistan'daki korkunç, distopik selin sonuçlarının en önemlilerinden biri de bu bulaşıcı hastalıklar. Dang ateşi ya da diğer hastalıklar kol geziyor diye haberler var. Ülkede 30 milyondan fazla insan sular altında kaldı. Ve hiçbir sağlık hizmeti yok.

S.B.: Bu raporu Dünya Sağlık Örgütü'nün yetkilisi Doktor Maria Neira Dünya Su Haftası'nda sunmuş. Yaklaşık 40 kadar ülkede yapılmış bu inceleme. Bu ülkelerin yüzde 9’unda da hiçbir şey yok. UNICEF'e göre her yıl 670 bin kadar yeni doğan bu nedenle yaşamını yitiriyor. Yani 670 bin çocuk hiçbir sağlık donanımı olmayan ama adı sağlık kuruluşu olan merkezlerde dünyaya geliyorlar ve oradan bir enfeksiyon kaparak yaşamlarını yitiriyorlar. Afrika'daki sağlık merkezlerinin yüzde 37’sinde su ve sabun mevcutmuş sadece. Kuruluşların sadece yüzde 53’ünde de güvenilir su mevcut. Bunu söyledikten sonra biz niye Covid-19’un ayrıntılarını konuşuyoruz? Bu durumun alınan kararlarla düzeltilmesi umudu bana göre gittikçe azalıyor. Bu politik bir konu.

14 Eylül 2022 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü pandemiyle ilgili bir açıklama yaptı. “Henüz hedefe ulaşmadık. Bir maraton koşucusunu düşünün. Varış çizgisini uzaktan görmüş. Koşmayı bırakmamalı bu koşucu.” diyor açıklamada. Türkiye'de basında, özellikle sosyal medyada “Dünya Sağlık Örgütü pandeminin bittiğini ilan etti.” gibi bir takım haberler çıktı. Bitti demiyor. “Aman dikkat edin.” diyor. “Sona yaklaşıyoruz. Şimdi tedbirleri elden bırakmayın yoksa çok kötü geri döner.” diyor. Geçen hafta bildirilen ölüm sayıları Mart 2020’den bu yana bildirilen en düşük sayı. Bu önemli ve olumlu bir gelişme.

“Şimdiye dek pandemiyi sonlandırma konusunda bu kadar iyi bir durumda olmadık.” dedi başkan Ghebreyesus. “Şu anda koşmayı bırakmak çok hatalı olur. Bu yapılırsa yeni varyantlar, daha fazla ölüm, daha büyük kargaşa ve daha da önemlisi çok daha büyük belirsizlikler doğar.” dedi. 

Bir önceki haftaya oranla olgu sayısı dünya genelinde yüzde 12 azalmış, Azalmış dediğim 4,2 milyon yeni olgu çıkmış. Aslında gerçek sayı çok daha fazla. Bunun iki nedeni var. Bir tanesi hafif geçiyor ve bildirilmiyor. İkincisi de test sayısı. Test yapılmayınca saptayamazsınız. Test bitti diye de ilerleyebilirsiniz, bu da bir yaklaşım olabilir. Dünya Sağlık Örgütü'nün üye ülkelere yönelik altı ayrı raporu yayımlandı. Binlerce milyar euro harcamaya neden olan bu sağlık sorunu yüzünden yitirilenlerin ve ülkeler arası derin uçurumun altı çizildi. İzlenen politikaların tekrar gözden geçirilmesi gerektiği, bu eşitsizlik sürdükçe bu tip soruların üstesinden gelinemeyeceği belirtildi.

Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Ghebreyesus, “Önlemler gevşetilirse sorun tekrar hortlayabilir.” derken bunun somut örneği Fransa'da yaşandı. Fransa'da geçen haftaya oranla olgu sayısındaki artış ürkütücü. Yüzde 67 artış oldu. Ciddi bir rakam. Bunun nedenleri tabii hemen araştırılıyor. Toplumda bağışıklık azalıyor. “İnsanlar üçüncü kez aşılandılar. Dördüncü rapel dozları olsun mu?” derken bir kısım insan olmadı. Örneğin Fransa'da özellikle riskli grup olarak kabul edilip muhakkak hatırlatma dozlarınızı yaptırın denilen kitle 60 yaşın üzerinde ve sadece yüzde 30’u ikinci dozu yaptırmış. Şöyle bir düşünce var: “Yeni tip mRNA aşıları gelecek. Onu bekleyelim, ondan olalım.” Fransız sağlık yetkilileri, böyle bir beklenti içine girmemek konusunda uyarıyor. “Evet, bu aşı gelecek ama siz zamanınız geldiyse muhakkak aşı olun. Arada yakalanıyorsunuz hastalığa.” diyorlar. Fransa  bu durumu hem toplumsal bağışıklığın azalması, hem de okulların, iş dünyasının sonbaharla beraber yoğunlaşmasına bağlıyor. 2021 yılında bu durumu delta varyantıyla da görmüştük. Avrupa'da olguların süratle artışı 2021’de olduğu gibi yeni bir dalganın başlaması endişesini doğuruyor. 

“Ürkerek ve ciddiye alarak geleceğin pandemilerine hazırlıklı olmakta yarar var.”

Bir yandan da geleceğin pandemilerinden bahsediliyor. Pandemi hazırlık planları yapılmakta. Peki etken ne olacak? Birinci grupta koronavirüsler var. MERS ve SARS virüsleri olası pandemiyi etkileyecek. İlk koronavirüsler 1965-67 yıllarında saptanmıştı. Bunlar sakin seyreden, aşılama yapılmayan virüslerdi. Daha sonra 2000’li yıllarda koronavirüsler içinden SARS ve MERS gibi ölümcüllüğü yüksek virüsler ortaya çıktı. Yarasalar koronavirüsleri taşıyorlar. Bu grup virüse dikkat etmek lazım. İkinci grupta flavivirüsler var. Deng ateşi, Zika, Japon ensefaliti gibi virüsler bunlar. Beyinde inflamasyona ya da Zika'da olduğu gibi doğum sırasında birtakım anomalilere yol açan bir virüs. Bu ikinci bir grup sivrisineklerden geçiyor. Üçüncüsü ortomiksovirüsler. Burada influenza yani grip virüsü var. 20. yüzyılda dört tane pandemiye neden oldu. Daha sonra paramiksovirüsler var. Bunlar nipah ve hendra virüsü. Son olarak langya eklendi. Bunların da hepsi hayvanlardan geçiyor. Amerika'daki National Institutes of Health, nipah virüsüne karşı mRNA aşısı çalışmalarını başlattı. Bu ne demek? Gelecekte sorun çıkma olasılığı en yüksek olan virüsün bu olduğu düşünülmekte. 1994’ten beri biliniyor bu grup. 1998 yılında ilk salgın doğmuştu ve çok fazla insana bulaştı. Sonuncu ve beşinci virüs grubu togavirüsler. Chikungunya bu grubun içinde. Bunlar da sivrisinekten geçiyor. Venezuela'da ortaya çıkmıştı. Yani gördüğümüz gibi hayvanlardan insana bulaşma olasılığı bulunan bir dizi virüs var. Bunları beş virüs grubunda sınıflandırmak mümkün. Bunlara baktığımızda ürkerek ve ciddiye alarak konulara hazırlıklı olmakta yarar var.

Ö.M.: Araya girebilir miyim? İki nokta var: Kışa doğru giderken gayet önemli pek çok pandemiye yol açtığını söylediğimiz grip virüsüne karşı grip aşısı olmaya yönelik seferberliğe ihtiyaç var mı? Osman Elbek de bunun gerekli olduğunu söylemişti. Bir de dünyayı sarmakta olan çeşitli yerlerdeki savaş ve çatışma durumlarında türlü tıbbi bakım ve aşılama çalışmaları nasıl yürütülecek? Çok geniş kapsamlı sorular ama birer cümleyle buna değinebilirsek çok memnun olurum. 

S.B: Grip aşısını hem risk gruplarının hem gribe yakalanmak istemeyen herkesin yaptırması gerekli. Ancak şöyle bir sorun var. Grip ciddiye alınmıyor. Ülkemizde 3 milyon civarında grip aşısı kullanılır her yıl. Aslında bu aşıyı yaptırması gereken riskli grupları alt alta koyup topladığınızda 18-20 milyon kadar insanın grip aşısı yaptırması lazım. Ve bu kesime grip aşısı ücretsiz olarak sağlanmakta. Ücretsiz aşı hakkına sahip olmalarına rağmen insanlar gidip aşı olmuyorlar. Bu ilginç bir durum. Fakat tabii birden bire 18-20 milyon insan aşı olmak isterse, maalesef yok. Türkiye sadece 3 milyon doz aşı getiriyor ülkeye. Dün bir toplantıda da konuşuldu. Her sene 500 binden fazla insan gripten yaşamını yitiriyor dünyada. Azımsanacak bir sayı değil. İki sene önce 637 bine çıktı bu sayı. Bu önemli bir sayısal değer ama insanların gribe bakışı ciddiye alınması gerekmiyormuş gibi. Öyle değil. Solunum yolları virüslerinin bu tarz olumsuzlukları kolaylıkla doğurabilecekleri unutulmamalı. Sağlık çalışanları arasında bu konuda biraz vicdanlı olan herkesin grip aşısını önermesi lazım. Bu konuda bile çok tereddütler, tartışmalar, spekülasyonlar oluyor. İkinci konuya gelince, su ve sabunu olmayan sağlık kuruluşlarını düşününce işin neresinden başlamalı bilmiyorum. Çok ürkütücü bir durum. Önlemler alınmalı. Ama nasıl alınacak?  Nereden başlanacak? Bunu belirlemek zor gibi.

İki çalışma daha var. Yeni veriler ışığında bazı sayısal değerler değişiyor. Örneğin bu bahsedeceğim çalışma JAMA Pediatrics dergisinde yayımlandı. Covid-19 nedeniyle anne, baba ya da kendisine bakmakta olan bir aile bireyini kaybeden çocukların sayısı 10,5 milyona varmış. Özellikle Hindistan, Endonezya ve Mısır'da bu kayıplar çok dramatik. 7,5 milyonu anne ya da babasından birini, 10,5 milyon da anne baba ya da bir aile bireyini kaybetmiş. Anne, babasını veya kendisine bakan insanı yitiren çocuklarıyla ilgili projeler geliştiren ve bu sorunun üstesinden gelmeye çalışan iki ülke var. Amerika Birleşik Devletleri ilki. Bu şaşırtıcı değil, varlıklı bir ülke. Diğeri de Peru. Peru'da anne babasını yitiren çocuklarla ilgili olarak çok güzel projeler yapılıyor.

Birtakım şeyler zaman içinde değişiyor dedim. Önce yurt dışında daha sonra da Türkiye'de dışlanan ve işe yaramaz denilen hidroksiklorokin vardır. Communication Biology’den Zixuan Yuan ve arkadaşları bir yayın yaptılar. “Bu ilaca, bu moleküle haksızlık ediyorsunuz. Kullananların çoğu da iyileşti.” dediler. Ve ACE reseptörlerini yani SARS-Cov reseptörlerini yıkıma uğrattığını açıkladılar. Neden böyle çelişkili durumlar oluyor? Bu çalışmaları güven sarsıcı bulanlar var. Bunu öyle değerlendirmemek lazım. Deney koşullarına bağlı olarak birbirleriyle taban tabana zıt bulgular elde edebilirsiniz. 

Eşya ve yüzeylerin temizliği ve dezenfeksiyonuyla ilgili bir rapor yayımlandı. Mikroplardan aşırı korkan ve temizlik takıntısı olan yaklaşık 2 bin Amerikalı erişkinle 2021 yılında yapılmış bir anket var. Bu raporda farklı malzemelerin yüzeylerin temizlenmesinde kullanılmasının ne tür sonuçlar verdiğinden, dezenfektan gibi ürünlerin fazla işe yaramadığından ve antibiyotik direncini artırmaya yönelik sorun yarattığından bahsediliyor. Çamaşır suyu, alkol, etanol, hidrojen peroksit gibi dezenfektanların yararlı olduğu ancak yanlış kullanıldığı ifade ediliyor. Çeşitli dezenfektanların bir yüzeye sıkıldıktan sonra hızlıca silinmemesi, 15 ile 30 dakika bekleyip silinmesi lazım. Sık sık silmek bir işe yaramıyor.